10 Mart 2012 Cumartesi

Suriyeli mülteciler sorunu

Türkiye'deki Suriyelilerin sığınma başvurularının Suriye'deki olayların bitmesine kadar askıya alınması, sığınmacıları zor duruma sokacaktır.

Suriye’deki olaylardan sonra Türkiye ’ye kaçan kişiler, bir süredir Türkiye ve dünya kamuoyunun haklı olarak ilgisini çekiyor. Türkiye bu kez 1. körfez krizinde Halepçe’den kaçan Kürtlere yaptığını yapmadı ve ülkeye girişlere engel olmaya çalışmadı. Gelen kişilere –benzer kitlesel akımlarda dünyada oluşturulan kamplar dikkate alındığında- göreli olarak fena sayılmayacak fiziki imkânlara sahip 5 ayrı mevkide çadır kamplar oluşturdu. Üstelik bu kişilerin kendileri istemedikçe ülkelerine zorla gönderilmeyeceğine dair en üst düzey ağızlardan güvence içeren beyanlar verildi. Ancak biz mülteci alanında çalışan insan hakları örgütlerine göre, Türkiye ’nin gelen kişilere yönelik iki temel yanlış politikası oldu: Hukuki vasıflandırma ve tecrit.


Mülteciye ‘misafir’ demek 
Türkiye , Suriye ’den kaçarak gelen kişilere (Rusya’dan gelen Çeçenlere yaptığı gibi) kısa bir süre sonra resmi ağızlardan ‘misafir’ tanımlamasını layık gördü ve basının ‘sığınmacı’, ‘mülteci’ tanımlamalarına karşı bunu ısrarla ve altını çize çize sürdürmeye çalıştı. Oysa Türk hukuk mevzuatında ‘misafir’ tanımlanmış bir statü değil, tamamen uydurma bir kavramdır. Bu kişilerin durumlarına bakıldığında, Türkiye ’nin de taraf olduğu uluslararası hukuka göre mülteci mevzuatına uyduğu çok rahat anlaşılmakta. Gelişlerinin bireysel değil, kitlesel düzeyde olmasından dolayı durumlarının bireysel mülteci statüsü belirleme prosedürü işletilmeden ‘geçici koruma’ kapsamında değerlendirilmesi doğru olacaktır. Türkiye ’nin bu tavrı terminolojik bir bilgisizliğe dayanmıyorsa, kasıtlı bir manipülasyona işaret etmektedir.

İkinci temel sorun ise Türkiye ’nin Suriyeli sığınmacılara yönelik uyguladığı tecrit ve izolasyon politikası. Türkiye , bu kişilerin uluslararası ve ulusal basınla görüşmesine, kendilerine insani yardım örgütleri de dahil olmak üzere tüm insan hakları ve sivil toplum kuruluşlarının erişimine yasak getirdi. Elbette mülteci hukukunun en temel gereklerinden biri olarak sığınmacıların öncelikle güvenliğinin sağlanması adına isim ve görüntülerinin basında yer almaması, bir sivil toplum kuruluşundan geldiğinden bahisle herkesin kampa elini kolunu sallayarak girememesi yönünde alınan tedbirler, bizler tarafından anlayışla karşılanacaktır. Ortada Suriye devletinin dillere destan bir istihbarat örgütü olduğu da dikkate alındığında, olması gereken de budur. Ancak yine de sırf bu gerekçelerle basına ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik tam bir tecrit gayreti haklı gösterilemez. Bunun için çok rahat bir mekanizma kurulup işletilebilir ve ‘kimliklerinden emin olunan’ basın mensupları ve sivil toplum kuruluşlarıyla sığınmacıların buluşması sağlanabilirdi.

Heyetlere izin verilmedi 

Oysa bu yönde herhangi bir gayret, istek ve inisiyatif gösterilmemiş, tüm dikkatler bu kişilerin tecrit altında tutulması yönünde yoğunlaştırılmıştır. Öyle ki mesela Uluslararası Af Örgütü’nün Londra’dan gelen Suriye araştırmacısı Neil Sammonds, kampın önünde bir hafta beklemesine ve görüşmek için örgüt tarafından her düzeyde sayısız resmi başvuru yapılmasına rağmen buna izin verilmemiş, araştırmacı elleri boş biçimde Londra’ya dönmek zorunda kalmıştır. Bu kapsamda Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (PACE) Göç, İltica ve Nüfus Komitesi’ni temsilen 4 parlamenterden oluşan heyetin ( İsveç , Birleşik Krallık, İtalya ve Hollanda parlamenterleri) 26 Temmuz’da Hatay’a yaptığı ziyarette kamplarda inceleme yapma imkânının tanınmaması, heyetin tepkisine yol açmıştır. Bizim de bu kamplara ve Suriyeli sığınmacılara erişim isteğimiz değişik resmi makamlara defalarca iletilmesine rağmen izin verilmemiş, aradan uzun süre geçmesine karşın kamplar üzerindeki tecrit kaldırılmamıştır.

Benzer bir durum, görebildiğimiz kadarıyla Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Türkiye Temsilciliği için de geçerli. Angelina Jolie ’nin ziyaretinden sonra BMMYK’nın bu kamplara yönelik bir girişi, izleme faaliyeti veya kamplar içinde herhangi bir çalışması bilinmemekte. BMMYK, Türkiye ’nin sergilediği bu resmi ve fiili politikaya karşı bilinen bir eleştiri de getirmemiştir. Öte yandan BMMYK’nın Türkiye ’deki tüm Suriyeli bireysel sığınma başvurularını dahi Suriye ’deki olayların bitmesine kadar askıya alması ve hepsini Türkiye ’nin uyguladığını belirttiği (ancak Türkiye ’nin bu statü ve prosedürü uyguladığını kabul etmediği) geçici sığınma prosedürü içinde kabul etmesi, bu kişilerin de Hatay’daki kamplara gitmesini beklemesi, biz mülteci hakları örgütlerince eleştirilen bir durum. Bu belirsiz bekleme süresinin, birçok bireysel başvuru yapan Suriyeli sığınmacıyı ayrıca zor duruma sokacağı açıktır.

Gerçekten sorun yok mu? 

İşte tüm bu tecrit ve izolasyon politikası altında tutulan Suriyeli sığınmacıların kampından gelen bu son haber, herkesi şoke edecek kadar önemli ve bir devlet adına utanç vericidir: Türkiye ’ye sığınma amaçlı gelen kişilere hak ettikleri güvenlik sağlanamamış, üstelik bir de güvenliklerinden sorumlu resmi yetkililerin de içinde bulunduğu bir ekip tarafından kaçtıkları ülkeye geri satılmışlardır. Bu durum, kamplarda tutulan diğer sığınmacıların güvenliklerinin ne kadar garantide olduğu sorusunu doğurmuştur. Keza bu olayın çapı ve sanık durumunda bulunan kişi veya kişilerin resmi sıfatları göz önüne alındığında, ihlalin sadece bu olayla sınırlı olmayabileceği kuşkusu haklı olarak doğmuştur. Dolayısıyla çok çaplı bir idari ve yargısal soruşturmaya ihtiyaç vardır.

Bu yeni gelişmeye kadar bu yöndeki iddialar gibi Hüseyin Harmuş hakkındaki haberlere de Dışişleri Bakanlığı, iddiaları sürekli yalanlamış ve ‘dezenformasyon’ olarak değerlendirmiştir. Kamplar hakkında önceki tarihlerde dile getirilen şikâyet ve iddialar üzerine harekete geçen TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun kamplarda kesinlikle hiçbir sorun olmadığına ilişkin raporu basına sızmıştır. Ancak bu olaydan sonra kamplar hakkında verilecek resmi cevaplara ve kamplardaki tüm uygulamaları aklayan raporlara karşı, herkesin “Emin misiniz?” diye ikinci bir soru sorma hakkı doğmuştur.

 (TANER KILIÇ: Avukat, Mültecilerle Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı)
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1081304&CategoryID=99