13 Ağustos 2012 Pazartesi

Suriyeli Sığınmacılar Sorunu

Prof. Dr. İhsan Bal
USAK Bilim Kurulu Başkanı ve USAK Güvenlik Araştırmaları Merkezi Başkanı


Türkiye, Suriye’deki gelişmelerden olumlu veya olumsuz manada en fazla etkilenen ülkelerin başında yer alıyor. Suriye’de yaşanan ufak bir olumsuzluk bile Türkiye’de büyük yankı buluyor. Kuşkusuz süreç doğru yönetilirse muhtemel her olumlu gelişmenin de etkisi bu oranda büyük olacaktır.

Suriye krizinin ortaya çıkardığı ciddi risklerden birisi de Suriyeli sığınmacılar sorunu. Savaşın şiddet ve yaygınlığının artmasıyla halihazırda elli beş bini bulan sığınmacı sayısının ciddi şekilde artacağını söylemek oldukça gerçekçi bir tahmin.

Suriye savaşında halkın yanında yer aldığını açık bir şekilde deklare eden Türkiye’nin, savaş mağduru halkın sınırlara akın etmesine olumlu karşılık vermesi de Suriye meselesinde aldığı ilkesel pozisyonla doğrudan ilgilidir.
Gelinen noktada bir taraftan sığınmacı sayısının artmasına paralel şekilde ekonomik ve sosyal ihtiyaçlar bilançosu kabarırken, diğer taraftan da ciddi bir güvenlik riski ile karşı karşıyayız. En son Urfa Ceylanpınar’da yaşanan çatışma Türkiye’de göçmen algısını da olumsuz etkiledi. Halk arasında ‘’Besle kargayı oysun gözünü’’ lafı, giderek yükselen bir fısıltıdan bağırmaya yaklaşan bir frekans ve yaygınlığa ulaşıyor.

Türkiye açısından, geleceğin Suriye’sinde rol alacak yumuşak güç dinamiklerinden biri olarak düşünülen Suriyeli savaş mağdurlarına dair sorunu doğru yönetememek tam tersi bir sonucun doğmasına neden olabilir. ‘’Bu sığınmacılar da başa bela oluyor’’ gibi öfke ifadelerinin yaygınlaşmasına sebep olan en önemli saik elbette güvenlik eksenli endişelerdir.

Süreci Nasıl Yönetmeli?

Sığınmacılarla ilgili güvenlik-risk yönetiminin, biri “sığınmacılara yönelik” , diğeri ise “sığınmacılardan kaynaklanan” olmak üzere iki başlıkta ele alınması gerekiyor.

İlki, sığınmacıların suistimale açık bir kısım zâfiyetlerinin ve tabii başta örgütlü suçlar olmak üzere çeşitli kriminal tiplerin yakın takibe alınmasıyla önlenebilir.

Ancak Türkiye açısından çok daha büyük risk teşkil eden başka bir durum var: ateşlenmesi kamp içerisinde başlayan asayiş olayları. Zira, bu insanların güvenlik görevlilerimizi darp edecek düzeye ulaşan taşkınlıkları onlara yönelik algıyı savaş mağdurluğundan kural tanımaz bir mütecavizliğe çevirmektedir.

Böylelikle risk, güvenlik alanından çıkıp siyasal ve diplomatik alana doğru hızla yayılmaktadır.

Ancak elbette bu tür yangınların kıvılcım aşamasında önlenmesi mümkün.

Örneğin Ceylanpınar’da otuzdan fazla kişinin yaralanmasına yol açan olayın, çocukların kavgası üzerine Halep’li ve Lazkiye’li ailelerin topluca kavgaya girmeleriyle büyüdüğü ve bunun Şii-Sünni kavgasına dönme riski bulunduğu dikkate alındığında ilk etapta uygulanabilecek bir kısım kriz yönetim önlemleri şöyle sıralanabilir:

-Kamp içerisinde sorumluluk verilecek göçmen Arapların tespit edilip sıkı bir güvenlik eğitiminden geçirilmeleri,

- Arapça bilen Türk güvenlik uzmanları ve yardımcı personelin kamp alanlarında görevlendirilmesi,

-Kampların güvenliğinden sorumlu polis ve jandarmanın, sığınmacıların içerisinde bulunduğu ruh halini anlayacakları ve kültürel, etnik ve sosyo-psikolojik etken ve riskleri tanıyacakları eğitim süreçlerinden geçirilmeleri,

-Sığınmacı kimliği ile ülkemize giriş yapan şahısların herhangi bir eleme ve tahkikat olmaksızın bu kamplara yerleştirilmeleri sonucunda oluşacak basit kriminal bir durumun büyük siyasi neticeler doğurabileceği ihtimali ve özellikle provakasyon riski üzerinde durulması ve,

-Farklı kamp tecrübelerinden hareketle süreci doğru yönetmek için ortak akıl toplantıları düzenlenmesi.

Gerilimin yüksek olduğu, ufak bir yanlışın ulusal ve uluslararası geniş yankı bulacağı bu tür ortamların normal asayişten öte, asimetrik ölçülerde ulusal güvenlik riski taşıdığı bugüne kadar yaşananlarla teyit edilmiştir.

Türkiye’nin büyük ülke olma ve ilkeli tutum sergileme sınavından alnının akıyla çıkabilmesi, sığınmacılar meselesini eline yüzüne bulaştırmadan yönetmesine bağlıdır.

Not: Bu yazı ilk olarak 13 Ağustos 2012 Pazartesi günü HaberTürk gazetesinde yayımlanmıştır.
http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=2759