Bulanık Mekanlarda Gölgede Kalanlar: Suriyeli Mülteci Çocuklar ve Vatansızlık Riski Araştırma Raporu, Suriyeli mültecilerin Türkiye’de doğan çocuklarının vatansızlık riski; kanunlar, uluslararası belgeler ve çocuğun yüksek yararı ilkesi bağlamında “Suriyeli Mülteci Çocukların Vatansızlık Durumu Türkiye Vatandaşlık Kanunları Kapsamında Nasıl Değerlendirilebilir? Bu kanunlar ve uygulamalar Vatansızlık Sözleşmeleri ve Çocuğun Yüksek Yararı İlkesiyle hangi noktalarda çakışmakta/çatışmaktadır?” sorularına odaklanmıştır.
Vatansız çocuklar kendilerini çoğunlukla ‘görünmez’, ‘yabancı’, ‘göze batmadan yaşayan’, ‘değersiz’ ve ‘bir sokak köpeği’ şeklinde tanımlamaktadırlar.Raoul Wallenberg Institute (RWI) İnsan Hakları Araştırmaları Hibe Programı (İHAHP) desteği ile Yeşim Mutlu ve Emrah Kırımsoy tarafından kaleme alınan ve hukuki konularda Av. Şahin Antakyalıoğlu’nun katkılarını barındıran araştırmanın, yaygınlaşma çalışmalarına Gündem Çocuk Derneği katkı sağlamıştır. Kapak görseli Walid El Masri’ye, diğer fotoğraflar Kemal Vural Tarlan’a aittir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
Araştırmadaki değerlendirme ve önerilerin, Suriyeli çocukların vatansızlık riskine dair konunun aciliyetle gündeme alınmasına hem de Türkiye’nin iç hukukuna aldığı Çocuk Haklarına dair Sözleşme ile 2014’te imzaladığı Vatansızlık Sözleşmesi hükümleri uyarınca üzerine düşen sorumlulukları Suriyeli mülteci çocukların durumu özelinde hayata geçirmesinde yol gösterici olacağı umut edilmektedir.
Araştırma Raporuna erişim için tıklayın:
Politika Belgesine erişim için tıklayın:
Arka Plan
Vatansızlık, günümüzde tahmini olarak 12 milyon insanı etkileyen oldukça önemli bir sorundur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 15. Maddesi “Herkesin bir vatandaşlığa sahip olma hakkı vardır ve hiç kimse keyfi olarak vatandaşlığından veya vatandaşlığını değiştirme hakkından mahrum edilemez” der. Bu hüküm uluslararası hukuk alanında benimsenmiş ve her kişinin bir vatandaşlığı olması ve kişinin vatandaşlığından keyfi olarak mahrum edilmemesi ilkeleri uluslararası hukuka yerleşmiştir. Her ne kadar bu ilkeler vatansızlık hallerinin önlenmesi bakımından önem taşısa da; gerek kanunlar çatışması, gerekse de kadına ve/veya etnik, dini, mezhepsel gruplara karşı ayrımcılık sebebiyle ortaya çıkan vatansızlık hallerinin en çok etkilediği kesim çocuklardır. Bugün dünyadaki vatansız nüfusun en az üçte birinin çocuk olduğu tahmin edilmektedir. Vatansızlık durumlarının halen artarak devam ediyor olması konunun güncelliğini ve insan hakları söyleminin bu noktadaki yetersizliğini göstermektedir.
Suriye iç savaşıyla birlikte, 2011 yılından itibaren Türkiye’ye gelen Suriyeli mültecilerin durumunun Türkiye’nin insan hakları gündeminin oldukça önemli meselelerinden birisi olduğu ve bu konuda uzun vadeli politikaların geliştirilmesi gerektiği açıktır. Mültecilik durumunun pek çok zorluğu ve hak ihlalini beraberinde getirdiği düşünüldüğünde açıktır ki, bu durum sebebiyle çocuklar çok boyutlu bir dezavantajlılığa maruz bırakılmaktadırlar. İlk olarak, çocukların kayıt altına alınmasında çeşitli sorunlar yaşandığı, özellikle kamp dışında doğan çocukların kayıt sorunu olduğu bilinmektedir. Kampta doğup kayıt altına alınan bebeklerin Suriyeli otoritelerce kabul edilip edilmeyeceği ise bilinmemektedir. Dolayısıyla, Suriyeli çocukların Suriye yasaları nedeniyle de vatansız kalma riskleri vardır. Bu durum, doğum sertifikası bulunmayan Suriyeli çocukların önümüzdeki yıllarda vatandaşlık konusunda ciddi sorunlar yaşayabileceklerine işaret etmektedir. Bunlara ek olarak, Suriyeliler, Suriye’den kişisel durumlarına dair resmî belge alamadıkları için Suriyelilerin evliliklerinin Türkiye’deki makamlarca tanınmaması gibi sonuçlar doğmakta, yine bu durum da doğacak çocukların vatansız kalma riskini artırmaktadır.