3 Haziran 2016 Cuma

Uluslararası Af Örgütü: AB'nin mültecileri pervasızca Türkiye'ye geri göndermesi hukuka aykırıdır

Uluslararası Af Örgütü bugün yayımladığı brifingde, AB’nin Türkiye'nin mülteciler için  'güvenli ülke' olduğu varsayımına dayanarak sığınmacıları geri gönderme planlarını derhal durdurmasını istedi.

"Güvenli Olmayan Sığınak: Türkiye’de Sığınmacılar ve Mülteciler Etkili Korumaya Erişemiyor" başlıklı brifing, Türkiye'nin sığınma sistemindeki eksiklikleri ve burada mültecilerin karşılaştıkları zorlukları anlatarak, 18 Mart'ta imzalanan AB-Türkiye Anlaşması kapsamında yapılan geri göndermelerin hukuka aykırı ve savunulamaz olduğunun altını çiziyor.

Brifing, Türkiye'deki sığınma sisteminin, üç milyondan fazla sığınmacı ve mülteciye çare bulmakta zorlandığını gösteriyor. Bu sebeple sığınmacılar, yıllarca başvurularının sonuçlanmasını beklemek zorunda kalıyor. Bu süre zarfında, barınmak ve kendileri ile ailelerinin geçimini sağlayabilmek için çok az destek alıyor, ya da hiç almıyorlar. Bazen dokuz yaşında çocuklar bile ailelerine destek olabilmek için çalışıyor.


Konuyla ilgili açıklama yapan Uluslararası Af Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü John Dalhuisen, "AB-Türkiye Anlaşması sorumsuzca ve hukuka aykırıdır. Uluslararası Af Örgütü'nün bulguları Türkiye'nin üç milyondan fazla sığınmacı ile mültecinin haklarına saygı duyarak ihtiyaçlarını karşılayabileceği fikrinin bir kurgu olduğunu gözler önüne sermektedir" dedi.

Dalhuisen sözlerine şöyle devam etti: "AB, Avrupa'ya düzensiz varışları acımasızca engellemek için, Türkiye'de gerçekten neler yaşandığını bilerek ve isteyerek yanlış göstermektedir.  Dünyada en fazla mülteci nüfusunu ağırlayan bir ülkenin yeni oluşturulan sığınma sisteminin zorluklarla karşılaşması beklenen bir durumdur. Tam olarak işleyen bir sığınma sisteminin geliştirilmesi için Türkiye'yi destekleyen ve teşvik edici bir tutum sergilenmesi önemli, fakat AB sanki halihazırda tam olarak işleyen bir sistem varmış gibi hareket edemez." 

Türkiye mültecileri korumakta başarısız kalıyor 

Türkiye yaklaşık 2,75 milyon Suriyeli mülteci ve diğer ülkelerden (başta Afganistan, Irak ve İran olmak üzere) 400 bin sığınmacı ile mülteciye ev sahipliği yapıyor. Mültecilere genel olarak olumlu yaklaşımlarına rağmen, mevcut büyük mülteci nüfusu Türkiye'nin yeni sığınma sistemi ve insanların temel ihtiyaçlarının karşılanma kapasitesi üzerinde kaçınılmaz olarak baskı yaratmakta.  

Rapor, sığınmacıların Türkiye'ye geri gönderilmelerinin uluslararası hukuka göre yasal olabilmesi için Türkiye’deki sığınma sisteminin, gerekli olan üç önemli testte nasıl başarısız olduğunu gösteriyor: statü, kalıcı çözümler, geçim.
 
1.        Statü 

Türkiye’nin sığınma başvurularını işleme alabilme kapasitesi bulunmuyor. Bunun anlamı, yüz binlerce sığınmacı ve mülteci yıllarca yasal bir belirsizlik içinde hayatta kalma mücadelesi veriyor. Türkiye yetkilileri Uluslararası Af Örgütü'ne sığınma istatistiklerini vermeyi reddetmiştir. Ancak, yetkililer Nisan ayında 4 bine yakın başvurunun (yani 2015'te BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından kaydedilmiş 266 bin başvurunun yüzde 1.5'inin) işleme alındığını açıklamıştır.. 

2.        Kalıcı çözümler 

Mülteciler için kalıcı çözümler entegrasyon, güvenli olan durumlarda menşe ülkelere geri dönüş ve üçüncü ülkeye yeniden yerleştirmedir. Fakat, Türkiye Avrupalı olmayanlara mülteci statüsü vermemekte ve bununla beraber entegrasyon süreci sağlamamaktadır. Uluslararası toplumun ise sağladığı yeniden yerleştirme imkanları/yerleri yeterli olmaktan çok uzak. Bu da mültecileri çifte bir açmaza sokuyor; Türkiye’de yeni bir hayat kuramazlarken, gelecekte başka bir ülkede yeniden yerleştirilme olasılığı için -varsa bile- çok az bir umutları var. 

Afgan bir kadın olan Faiza (ismi değiştirilmiştir) ve kız kardeşi, İran'dan zorla evlendirilmekten kurtulmak için kaçtılar ve Türkiye'de BMMYK tarafından mülteci olarak tanındılar. Üç yıl boyunca yeniden yerleştirme ülkesi konsolosluğunun kendilerini mülakata çağırmasını beyhude bir şekilde beklediler. En sonunda bir kaçakçı teknesiyle hayatlarını tehlikeye atarak, Yunanistan’a gitmekten başka bir çare bulamadılar.  

Faiza, Türkiye’den güvenli ve düzenli bir şekilde ayrılma imkânları olsaydı ve prosedürün tamamlanmasını beklerken bir takım destek mekanizmalarına erişebilselerdi, ablası ile birlikte Türkiye’de beklemeyi tercih edeceklerini söyledi. Faiza, “Eğer yeniden yerleştirilme umudumuz olsaydı, kesinlikle beklerdik. Avrupa yolculuğundan çok korkuyorduk, çünkü tehlikeli olduğunu biliyorduk. Ama işte bu noktaya geldik çünkü umudumuz kalmamıştı. Kendi kendimize “Belki öleceğiz, belki de istediğimiz yere ulaşamayacağız – ama önemli değil çünkü artık Türkiye’de kalamayız” dedik” şeklinde konuştu. 

3.        Geçim 

Suriyeli mülteciler ile diğer uyruklardan mültecilerin çok büyük bir bölümü herhangi bir devlet desteği olmaksızın barınacak bir yer bulmak zorundalar. Her ne kadar Türkiye yetkilileri 264,000’den fazla Suriyeli mülteciye güneydeki sınırındaki illerde bulunan kamplarda barınma imkânı sağlıyor olsa da, Suriyeli mültecilerin geri kalan %90’ı (2.48 milyon) için barınma olanağını sağlaması gerçekçi olarak mümkün değil. Diğer ülkelerden gelen 400,000 sığınmacı ve mülteci için yalnız 100 kişilik barınma olanağı mevcut. Tüm bunlar yaklaşık üç milyon sığınmacı ve mültecinin barınma sorunlarını ellerinden geldiğince kendi başlarına çözmek durumunda kalmaları anlamına geliyor. 

Uluslararası Af Örgütü Mart 2016 ve Mayıs 2016 tarihleri arasında Türkiye’deki 57 mülteciyle mülakatlar gerçekleştirdi. Görüşülen kişilerin tamamı yetkililerden neredeyse hiç maddi yardım almaksızın hayatta kalmaya çalıştıklarını, büyük bir bölümü ise aile bireylerinden, diğer sığınmacılardan ya da dini cemaatlerden aldıkları hayır yardımlarına bağımlı olduklarını aktardılar.  

Mülteciler, Uluslararası Af Örgütü’ne kira ödeme güçleri olmadığından ötürü oldukça kötü koşullarda ya da derme-çatma yerlerde kaldıklarını ve bazen de camilerde, parklarda ve metro istasyonlarında uyuduklarını ifade ettiler. Çocuklarından üçünün boğulmasıyla sonuçlanan başarısız geçiş denemesinin ardından, iki Afgan aile de İstanbul’da bir köprünün altında barınmaya çalışıyordu. 

Konuyla ilgili konuşan John Dalhuisen “Türkiye mültecileri ağırlama konusunda cömert davrandı; ancak AB liderlerine verdikleri sözlerle mevcut durum birbiriyle uyumlu değil. Sığınmacılar ve mülteciler Türkiye’de yılları bulan sürelerde sıkışıp kalıyorlar ve bekledikleri bu süre zarfında kendilerine destek verilmediği gibi kendi geçimlerini sağlama hakkı da verilmiyor” dedi. 

Dalhuisen sözlerine şöyle devam etti: “Bu, Avrupalı liderler için gerçekle yüzleşme vaktidir. Çatışmalardan kaçan insanlara yardım etme konusundaki yasal görevlerini başkalarına devretmek siyasi açıdan avantajlı görünebilir. Ancak Avrupalı liderler bunu hukuka uygun bir şekilde ya da hâlihazırda büyük acılardan kaçan insanlara ek bir ıstırap vermeksizin yapabileceklerini düşünüyorsa, feci bir şekilde yanılıyorlar.”  

Çocuk mülteciler ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışıyor 

Brifing ayrıca, Türkiye’deki mülteciler arasında çocuk işçiliğinin ailelerin temel ihtiyaçları karşılama mücadelesinden ötürü yaygın olduğuna da dikkat çekiyor. 

Üç erkek çocuk annesi Suriyeli bir kadın, Uluslararası Af Örgütü’ne ailenin geçimini dokuz yaşındaki oğlunun bir markette çalışarak kazandığı günlük 5-10 TL ile sağladıklarını ifade etti. Eşi Suriye’de şarapnel parçalarıyla yaralandığı için çalışamıyor. 

AB sorumluluğu devretmek yerine paylaşmalı 

AB, sorumluluklarını Türkiye'nin üzerine yıkmak yerine, hâlihazırda ülke içindeki mülteciler için iddialı bir yeniden yerleştirme programı başlatma arayışında olmalı. 

Türkiye, üç milyondan fazla sığınmacı ve mülteciye ev sahipliği yaparak dünyadaki en fazla mülteci nüfusunu ağırlarken, AB ülkelerinin tümü 2015 yılında dünyanın farklı yerlerinden sadece toplam 8,155 mülteciyi yeniden yerleştirmiştir. 

Bu hususa da değinen John Dalhuisen, "Avrupa Birliği, zamanımızın en karanlık insani felaketlerinden birine, insanları dışarıda tutmak için tel örgüler dikerek, daha fazla sınır muhafızı konuşlandırarak ve komşu ülkelerle tehlikeli anlaşmalara imza atarak cevap vermiştir. Bunun sonu sefalet, ızdırap ve denizlerde daha fazla ölümdür" dedi. 

Arkaplan: AB-Türkiye anlaşması Türkiye'den Afganistan, Irak ve Suriye'ye yapılan zorla geri göndermelerle şimdiden zedelenmiştir 

18 Mart 2016 tarihinde, AB ve Türkiye, göç kontrolü hususunda resmi bir açıklama düzeyinde kalan geniş kapsamlı bir mutabakata vardı. 6 milyar Avro ve AB'den alınan siyasi tavizler karşılığında, Türkiye 20 Mart'tan sonra Yunanistan adalarına geçiş yapan tüm "düzensiz göçmenleri" geri almayı kabul etti. 

AB-Türkiye Anlaşması Türkiye'nin sığınmacıların ve mültecilerin geri gönderilebileceği güvenli bir ülke olduğu varsayımı ile meşrulaştırılmıştır. Türkiye'de mülteci haklarına saygı duyulmamasının ötesinde (bu raporun konusu olan), bir ülke insanları ciddi insan hakları ihlalleri riski ile karşılaşabilecekleri diğer ülkelere geri gönderiyorsa, bu, o ülkenin “güvenli” olmamasının başka bir sebebidir. Uluslararası Af Örgütü'nün 2015 sonu ve 2016 başında yaptığı araştırmalar, Türkiye'deki sığınmacı ve mültecilerin, Afganistan, Irak ve Suriye gibi ciddi insan hakları ihlalleri riski yaşanma ihtimali olan ülkelere geri gönderildiğini göstermiştir.  

Brifingin Türkçe versiyonuna ulaşmak için lütfen tıklayınız.

Brifingin İngilizce versiyonuna ulaşmak için lütfen tıklayınız.
 
Açıklamanın İngilizce versiyonuna ulaşmak için lütfen tıklayınız.