7 Ekim 2012 Pazar

Yrd. Doç. Özden: Muhalifler, Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesini istemiyor


Akademik bir çalışma için Kilis, Islahiye, Antakya ve Yayladağ’a gidip orada Suriyelilerle görüşen Koç Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Şenay Özden, “Türkiye ordusunun Suriye’ye girmesi devrimi Suriye halkının elinden alır, diyorlar. Mücadelenin dış güçlerin kontrolüne girmesini istemiyorlar. Benim konuştuklarım buna kesinlikle karşılar” dedi.

Taraf gazetesinden Tuğba Tekerek’in “Hür orduya Jandarma servisi” başlığıyla yayımlanan (7 Ekim 2012) söyleşisi şöyle:

Hür orduya Jandarma servisi

Suriye son günlerde, sınırın bu tarafına düşen havan topları, savaş ihtimali gibi meseleler üzerinden gündeme geliyor. Ancak birkaç hafta öncesinin Suriyeli göçmenler ve yerli halkla yaşadıkları gerilim konusu hararetinden hiçbir şey kaybetmiş değil. Biz de bu konuyu bir buçuk aydır akademik bir çalışma için Kilis, Islahiye, Antakya ve Yayladağ’a gidip orada Suriyelilerle görüşen Koç Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Şenay Özden’le konuştuk. Araştırma alanları Ortadoğu’da devlet-toplum ilişkileri, Suriye’deki Filistinli ve Iraklı mülteciler ve Suriye’de muhalefet olan Özden 2004-2009 döneminde Suriye’de yaşamış. Özden’e göre Suriyelilere karşı tutumumuz, Türkiye’de Araplara yönelik ırkçılığın su yüzüne vurmasını sağladı.


Suriyelilerin yaşadığı şehirlerde, halkın onlara karşı yaklaşımı nasıl?

Örneğin Kilis’te insanlar “Gerginlik yok, zaten savaştan kaçmışlar” diyorlar. Ama biraz konuşunca dördüncü beşinci cümlede göçmen karşıtlığı ortaya çıkmaya başlıyor. “Burayı da Azaz’a (sınırın öbür tarafındaki köy) çevirdiler. Bizi buradan kovacaklar.” diyorlar. Başka yerlerden bildiğimiz tipik göçmen karşıtlığı var ama ben yine de burada fazla bir gerginlik hissetmedim. Antakya’da durum farklı tabii.


Nasıl farklı?

Benim görebildiğim Antakya’da mezhep ve sınıf üzerinden ciddi bir ayrımcılık yapılıyor. Şu çok yaygın: “Buraya gelenler cahil, fakir, buraya gelenin içinde doktoru avukatı yok. Bu insanlarla aynı şehirde yaşamak zorunda mıyım.” Ayrıca, Suriyelilere birtakım garip özellikler atfediliyor.“Çarşıda yürüyordum, karşıma iki metrelik Suriyeliler çıktı. İri geniş omuzlu.” Sokakta gülyabaniler dolaşıyor sanki. Kültürel açıdan da çok ciddi ayrımcılık yapılıyor: “Gürültülüler, çok yüksek sesle konuşuyorlar, gündüz uyuyor, gece uyanık kalıyorlar.” Suriye üzerinden Araplara yönelik ırkçılık da su yüzüne vurmuş durumda.


Mezhep üzerinden ayrımcılık nasıl ifade ediliyor?

Şu söyleniyor: “Bu insanlar cihadcı, El Kaideli.” Benim görebildiğim kadarıyla Antakya’da çok ciddi şekilde şuna inanılmış: “Hükümet Suriyeli muhaliflerle birlikte Alevilere karşı bir komplo yürütüyor.” Bu komplo Alevileri ordan göndermek olabilir mesela. Bana “Bu insanlar oy verecek mi?” diye soranlar oldu. Tabii Antakya’ya daha önce Afganlılar getirildi. Bu insanlara vatandaşlık verildi. Şimdi de “Sünni-Alevi dengesiyle oynanacak, böyle bir demografik değişim olacak. Aleviler kesilecek” diye düşünülüyor. Aleviler, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde şimdiye kadar maruz kaldıkları kıyım politikası sebebiyle yine bir kıyıma maruz kalacaklarına inanmışlar. Devlet ve hükümet yetkilileriyle muhatap olmaları gerekirken, bu durum Suriyeli göçmenlere patlıyor.


Neler yapıyorlar Suriyeli göçmenlere?

Şöyle bir örnek vereyim. Şehrin merkezinde bir kafede oturuyordum. Garson şunu söyledi: “Herkesin gördüğü ön masalara Suriyelileri oturtmam yasak.” Bu çok ciddi bir ayrımcılık, ayrımcılığın artık kurumsallaşmaya başladığını gösteriyor. Bunun ötesinde Hatay’da kamp dışındaki Suriyeliler sürüldüler şehir dışına. Bu da çok ciddi bir ayrımcılık. Gerilimi, Suriyelileri şehir dışına çıkararak çözemezsiniz.


Antakya’da gerilim nasıl çözülebilir?

Örneğin şöyle bir şey olabilirdi. Bunu Suriyeliler de talep ettiler aslında. Suriyelileri ve yerel halktan oluşacak komiteyi yüzyüze getirip bu insanları konuşturmak. Böyle bir diyalog kurulabilir insanlar arasında. Bu şekilde ortada dolaşan şehir efsanelerinin önünü alabilirsiniz. Sürekli “Bu insanlar El Kaideci, bu insanlar cihadcı.” Değiller! Onlarla konuşmadan bunu nerden anlıyorsun.


Sakallarından...

Evet. Benim en çok eleştirdiğim şey bu. Tüm siyasi islam sakala ve kıyafete indirgenmiş boyutta. “Yasadışı hastaneler El Kaideci” Nerden biliyorsunuz? Ben yasadışı denilen bu hastanelere gittim. Suriyeliler hastanelerde tedavi gördükten sonra evine dönmek istiyor ama o koşullarda seyahat etmeleri mümkün değil. Bu insanların nekahat dönemlerini geçirdikleri yerler buralar. Suriyelilerin tamamıyla kendi imkanlarıyla kiraladıkları evler. Başlarında bir Suriyeli doktor oluyor. El Kaide’yle hiçbir alakası yok. Paparazzi gibi uzaktan çekmenin bir anlamı yok. Her isteyen bu evlere gidebilir.


Devlet göçmenlere aylık veriyor mu?

Nakit para anlamında yardımdan bahsetmedi hiçbir Suriyeli. Kamplarda yemek, sağlık masrafı karşılanıyor. Ancak mama, bez, diş macunu türü yardımların dağıtımında çok sorunlar yaşandığından bahsediyorlar. Bazı çadırlara yardımların ulaşmadığını söylüyorlar. Bu sebeple Islahiye’de kamptaki pek çok kişi mevsimlik işçi olmuş vaziyette şu an. Kırmızı biber tarlalarında, fabrikalarında günlüğü 15 liraya kadın erkek, çoluk çocuk çalışıyorlar.


Devletin Suriyeli göçmen politikasında neler yanlış?

Suriyelilerin iki temel eleştirisi var. Birincisi statülerinin belirsizliği. Önce misafir statüsündeydiler, sonra geçici koruma altına alındılar. “Neye hakkımız var, neye yok, bilmiyoruz” diyorlar. Kilis’teki kampta devletin açtığı okullar var, müfredat Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatı. Bu acaba uluslararası hukuka uygun mu? İstedikleri uluslararası hukuka uygun statü getirilsin, kamplar BM’ye açılsın. Uluslararası gözetim olsun. Bu durumda bazı sivil toplum kuruluşları da girebilir kampa.


İkinci eleştirileri ne?

İkincisi de sınırın kapalı olması. Kilis’te ben mayınlı araziden geçen Suriyeliler gördüm, sınır kapalı olduğu için. Sınır kapısından sadece pasaportlu olanlar bir de yaralılar geçebiliyordu. Ama pasaportsuz olanların girmesine izin verilmiyordu. O yüzden mecburen kaçak girmeye çalışıyorlardı.


Türkiye’den Suriye’ye gidip gelenler var mı?

Var. Bir kısmının köyü çok yakın. Suriye’de şu an hiçbir şey yok. İnsanlar ekmek alamıyor. Adam mesela buradan 50 tane ekmek alıyor, köyündekilere götürüyor. İlaç yok. Türkiye’den ilaç alıyor, oradaki hastalara götürüyor.


Ben şöyle birşey duydum: Jandarma aracı savaşmak için Suriye’ye gitmek isteyenleri Apaydın kampından alıyor, sınıra götürüyor. Dönerken de muhalifler sınırda silahlarını bırakıyor, yine Jandarma aracıyla kampa götürülüyorlar. Sizin böyle bir tanıklığınız oldu mu?

Görmedim ama evet ben de duydum bunu.


Muhalifler, son günlerdeki tartışmalarla ilgili, Türkiye’nin Suriye’ye girmesi konusunda ne düşünüyor?

Türkiye ordusunun Suriye’ye girmesi devrimi Suriye halkının elinden alır, diyorlar. Mücadelenin dış güçlerin kontrolüne girmesini istemiyorlar. Benim konuştuklarım buna kesinlikle karşılar.


Devrimin yanında, AKP’nin karşısında


Türkiyelilerin Suriye’deki mücadeleye karşı tavrını nasıl buluyorsunuz?

AKP’den bağımsız Suriye’ye dair görüşümüz yok. Eğer AKP karşıtıysanız Suriye’de muhalefet karşıtı olmak durumuzdasınız. AKP’yi destekliyorsanız, muhalefeti desteklemek zorundasınız. En büyük sorun bu. AKP’nin politikası beni ilgilendirmiyor. Benim Suriye’ye dair AKP’den bağımsız bir duruşum var. Suriye’deki muhalifleri destekliyorum ama AKP yandaşı olduğum için ya da emperyalistleri desteklediğim için değil. Hem AKP’yi eleştirebilmek hem muhalefeti desteleyebilmek gerekiyor.


Muhabarat beni çaya davet etti


Siz Suriye’de araştırma yaparken zorlukla karşılaştınız mı?

Tabii ki. Bir kere orada bilinen bir muhalifin evinden çıktıktan sonra köşe başında muahabarat bekliyordu. “Buyrun müdürümüz sizi bekliyor” dedi, beni askeri istihbarata götürdü. Gittiğim yer bir binanın bodrum katı. Terkedilmişlik hissi veren binanın bomboş koridorunda gidiyorsun ve bodrum katına iniyorsun. Sonra odada baba Esed’ın fotoğrafı, oğul Esed’in fotoğrafı, kardeş Esed’in fotoğrafı. “Sen kimsin, burada ne yapıyorsun?” böyle sorular sordu. Benim şansıma tam “one minute” olayının sonrasıydı. İronik bir şekilde TC vatandaşı olmak beni kurtardı. Ama düşünün, muhalif birinin evine gitmiş olmak bile muhabaratın beni “çay içmeye” davet etmesi için yeterli sebep.